Erol Evgin’in a-cı kaybı… V-efat haberiyle yıkıldı!
Ünlü sanatçı Erol Evgin’in abisi Atilla Evgin h-ayatını kaybetti. Usta sanatçı Erol Evgin, ağabeyi Atilla Evgin’i k-aybetti. Erol Evgin, ü-zücü k-aybını sevenlerine sosyal medya hesabından duyurdu.
Erol Evgin, ağabeyi Atilla Evgin’in v-efatıyla s-arsıldı. Ağabeyiyle çekilen bir fotoğrafını paylaşan Evgin “Sevgili Ağabeyim Atilla Evgin’i sonsuzluğa uğurladık. Mekanı cennet olsun. Büyük a-cımı paylaşan tüm dostlarıma teşekkür ederim” i-fadelerini kullandı.

Emel Sayın, Elif Karlı, Jülide Alasya, Mehmet Ali Erbil, Ceylan Ertem, Pınar Altuğ ve pek çok isim, Erol Evgin’e başsağlığı dileklerinde bulundu.
Erol, 16 Nisan 1947’de, İstanbul, Moda’da, Naciye ve Cevdet Evgin çiftinin beş çocuğundan dördüncüsü olarak dünyaya geldi. Ailesi bir kız çocukları olsun çok istiyordu. Erol da varlığını bu duruma borçlu olduğunu yıllar sonra verdiği bir röportajda, muzip bir dille aktaracaktı.
Erol’un çocuk yaşlarından beri hayali bir ses sanatçısı olmaktı. 3-5 yaşlarında başlamıştı bu hayal. Tangolar hayallerini öyle güzel süslüyordu ki, bu sesi bölen geleneksel bir Anadolu ailesinden gelen ve onu yaşatmanın hevesinde olan babası olacaktı. Cevdet Bey, belki oğlunun bu heveslerini başta bir çocuksu hal olarak değerlendirdi; ama yine de “Bileğinde bir altın bileziğin olsun evladım” değerinden hiç uzaklaşmadı. Annesi ise, kendisinin tanımıyla çok şefkatli, hiç eleştirmeyen bir kadındı. Erol, babasının gönlünü kazanırken, hayallerinin de peşinden gitmenin bir yolunu bulacaktı elbet…
Eğitim hayatı
Erol, liseyi İstanbul Erkek Lisesi’nde tamamladıktan sonra, babasının istekleri arasından birini seçmeye hazırlanmıştı bile. Kalbinin ve aklının en temiz köşesinde muhafaza etti müziği. Bunun yanında da doktorluk, mühendislik, mimarlık, avukatlık gibi pek çok altın bilezik değeri gören meslek arasından mimarlığı seçti. (Mimar Sinan Üniversitesi) Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık Bölümü’nü kazandı.
Kendisine en yakın bu mesleği görmüştü. Nihayetin de o da bir sanattı. Yıllar sonra konuk olduğu bir televizyon programında hayatından bahsederken, mimarlığı şöyle tanımlayacaktı: “’Susmuş bir musiki’ derler mimarlık için. Benzer yanları vardır müzikle mimarlığın. Ve mimarlığı seçtim”.
Erol, mimarlığı sadece seçmemiş, başarılı bir eğitim hayatından sonra, okulda akademisyen olarak da kalmıştı. Ama yine şöyle bir cümlesi vardı ki programda, aslında bir insanın hayal kurmaya görsün, gönlüne söz geçiremeyişini özetliyordu: “Sonra hatta asistan oldum, üniversitede öğretim görevlisi olarak kaldım. Ama şarkılar o kadar ısrarla çağırdı ki beni…”
Bir röportajında ise, seçtiği mesleğin, hayaline etkisinden memnun olduğu yanları şöyle anlatıyordu: “…Ben de müzik okumadım, mimarlık okudum ailemi mutlu etmek için, ama sonradan mesleğimi çok sevdim. Est-etik kavramını müthiş öğrenirsiniz, neden sonuç ilişkisini de net biçimde ortaya koyan bir meslektir. Ben de bunu müziğe taşıdım. Örnek yok, ekol yok, okul yok, o yüzden mimarlıktan çok faydalandım”.